Solundayım!

Sokakta büyümüş şanslı çocuklardanım ve insan ister istemez hatırlıyor. Özellikle yaz tatilleri uyanıp sokağa adım attıktan, akşam babalar işten gelip yemeğe oturana kadar eve girilmezdi. Misket kekler, ebeden saklanır, koşar, atlar, zıplardık. Arada dudak kıvırarak ekmek almaya gider, zorla öğle uykusuna yatırılırdık. Eğer eve sokulmamışsak atlanan öğün ekmek arasına sıkıştırılmış olarak elimize tutuşturulurdu. Dizimizdeki yaraların kabuklarını yolar, ter ve toz kokardık. Yatmadan evvel annemin söylenmeleri eşliğinde, derimiz soyulana kadar yıkandığımızı da söylememe gerek yok sanırım. Yazarken dahi yüzüme kocaman bir gülümseme oturuverdi.

Bir dönem ise tek derdimiz, mahalledeki sınırlı sayıdaki bisiklete sıramız geldikçe binmekti. Yoğurtçu Zülfü Sokak boyunca bir aşağı bir yukarı gidip gelirdik. Ne eve çağırılmalar, ne de sofraya oturmuş baba bizi eve sokmaya yeterdi. Bisikleti öyle çok sevmiştik ki annelerimiz "Oğlum taşmanlarınız ezilecek... İlerde çocuğunuz olmayacak..." diye takılıp dururlardı. Üzerinden nereden baksan 30 yıl geçmiş...

"Bodrum'da yeni hayat" hikayemi bir bisiklet yolculuğuna kitlediğimden bu yana sadece yaklaşık bir buçuk ay oldu. Bisikletimi alır almaz da antrenmanlara başladım. Yetmemiş olacak ki artık işe de gidip geliyorum. Fakat kendimi denemek, kondisyonumu istenilen düzeye çekmek için başka alternatifleri de programa almayı istiyordum. Bu sebeple geçen haftasonu Çanakkale Şehitleri Anma Turu'na katıldım. Hem ilk kez bir tura katılmış olacak ve her zamankinden fazla kilometre yapacak, hem de daha önce gitmediğim şehitlikleri görecektim. Özetle bu bodoslama başlangıç, yıl sonu yapacağım yolculuk için küçük bir demo olacaktı. Hızlı bir programlanmanın ardından sırasıyla Alp, bisikletimi aldığım Velespit'ten Alperen ve son anda aramıza katılan Ahmet ile birbirini henüz tanımamış küçük bir grup oluşturduk.

Ekip 10 numara. Alp, Coka, Ahmet, Alperen
Dardonos Yerleşkesi, kamp alanı. Ben soldaki çadırda kaldım.
İki Ahmet, iki amatör


Grubumuzun gurur duyulacak denli uyumlu olduğunu baştan söyleyeyim. Çanakkale'ye intikalimizden tutun da, tur sırasındaki davranışlarımıza kadar 10 numaraydık. Birinin atladığını diğeri işaret etti. Tecrübeliyle yeni, bilenle bilmeyen arasında hep bir yardımlaşma oldu. Bu otomatik refleks 2 gün boyunca turu bizim için çok daha keyifli yaptı. Hayatı pratik çözümlerle okumak omuzlarımızda taşıdığımız gereksiz yükü atıyor. Alp, Alperen ve Ahmet'ten epey şey öğrendim. Ayrıca çadır hayatının, azla yaşamak, olanla yetinmek, düzenli olmak adına Bodrum'da hayalini kurduğum hayatla metaforik olarak örtüştüğünü gördüm. Vazgeçebildiğim her şey için bir kez daha mutlu oldum. Ne kadar az şey, o kadar çok mutluluk.

O kadar ciddiler ki parkur hakkında konuşuyor olabilirler.

Ayrıca çevredeki diğer insanlardan da öğreneceklerim olduğunu biliyordum. Daha kalabalık grupların, pek çok tura katılmış bisikletçilerin birbirlerini nasıl idare ettiklerini dikkatle izledim. Az buz değil, kayıtlı 1700 bisikletçiden bahsediyorum. Küçücük bir yanlışın grupta domino etkisi yaratacağını düşünmeden edemiyor insan. Genellikle sesli uyarı kullanılıyor. Buna zaman zaman beden hareketleri de eşlik ediyor. Belki daha sakince söylendiğinden, belki yanında biri olduğunu hissettirdiğinden olacak en çok "solundayım" diye seslenilmesini sevdim. Yoksa "Yavaş!", "Sağa dikkat!" diye bağırmak, başkalarını uyarmak seyir için önemli.

Tur öncesi bisikletler toplanmaya başlarken.
Kayıt işlemleri tamamlandıktan sonra turun başlamasını bekledik. Kabaca 1700 bisiklet varmış.

Yaşadığım iki küçük sürprizi araya sıkıştırmama izin verin. Önümüzdeki ay yapılacak Gökova Turu’na beni onur konuğu olarak davet eden Levent Bey ile tanışmaktan büyük mutluluk duydum. Hatta ikinci günün önemli bir kısmında beraber pedal bastık. Hediye ettiği formayı da bu karşılaşmanın önemli bir anısı olarak saklayacağım.

Turun son bölümünde Rahman Ketenciler ile karşılaşmak ve tanışmak tam bir sürpriz oldu. Çizimlerini büyük bir hayranlık izlediğim Rahman’ın bloğunu takip etmenizi öneririm. İnanıyorum ki çok ta uzak olmayan bir zamanda birlikte bisiklete binecek ve resimler çizeceğiz.

Feribotta çok güzel kareler vardı.
Türkiye'nin pek çok yerinden bisiklet dernekleri gelmişti
ODTÜ, İTÜ, Trakya vs üniversitelerin bisiklet kulüpleri de eksik kalmadılar
Feribot otoportresi

Organizasyon hakkında da şikayet değil ama bir iki kelam edesim var. İşin içine devlet eli girince sanki her şey müsamereye dönüyor. Özellikle ilk gün, kayıt noktasında, açıkça fon oluşturmak üzere toplanmış gibiydik. En azından ben öyle hissettim. Aynı alanda yapılan konuşmalar, askeri bandonun çaldığı marşlar ve atılan kısa şehir turu ile arka planda çok iyi bir haberdik ve güzel fotoğraflar verdik. Devlet erkanı mutluydu... Tüm bunlar ve protokol için hoyratça harcanan zaman, bisikletlere bindiğimiz anda bir koşuşturmaya dönüştü. Hoş ilk kez tura katılan biri olarak yine de keyif aldım lakin bisiklet sürmeyi seven birinin 1700 kişi ile birlikte hareket etmekten mutlu olacağından şüpheliyim.

Ayrıca yüzlerce insanı şarj kuyruğunda gördükten sonra kamp yaptığımız Dardanos Yerleşkesi‘nin de kalabalığa pek hazırlıklı olmadığını düşünüyorum. Yine de misafirperverlikleri, ihtiyaçlarımızı giderme çabaları için teşekkür etmek isterim.

İkinci gün hava nefisti
Alçıtepe'de mola
Abide ile turu tamamlamış olduk.


İki günde yaklaşık 100 km yol yaptık. Özellikle son bölümdeki merasimi es geçip, 4 arkadaş olarak yaptığımız dönüş yolculuğu büyük keyifti. Doğada seyir halinde, bisiklet üzerinde hiçbir şey düşünmeden tek bir şeye odaklanmak bize derin bir nefes aldırdı. Turu tamamladığımızda duyduğumuz gurur ise tüm yorgunluğumuzu aldı. Yaşadığımız şehirde aynı anda ne kadar çok şeyle ilgilendiğimiz, bölündüğümüz vs düşünülürse buna herkesin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu küçük kaçış herkese iyi geldi.

Uzun lafın kısası, başım göğe ermedi ama çok güzel bir deneyim, anılar ve bolca ağrıyla geri döndüm. Bodrum yolculuğu için fiziksel olarak olmasa da mental olarak hazır olduğumu gördüm. Ayrıca birinin solunda olmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu da eklemeliyim. Tıpkı kalp gibi: Solundayım!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından