Süzme yazı

Az sonra okuyacağınız yazı daha önce yazdığım 69 yazı, okuduklarım ve dinlediklerimi süzmek suretiyle oluşturulmuş olup, yeni bir hayatın anahtarını vermez. Güneye gitmeyi hayal edenler için faydası dokunabilir. Kaldı ki başka günce yazarlarını takip ediyor ya da oralara yerleşmiş insanlar tanıyorsanız, aşağı yukarı benzer şeyleri duyacak ve sonuçlar çıkaracaksınız. Dolayısıyla yeni bir metin değildir. Yine de, hadi başlayalım...

Madde 1: Hayal kurmak.
Birinci adım istisnasız hayal kurmak. Üstelik bedava olduğu için de dilediğiniz kadar süsleyebilirsiniz. İnsanı çok mutlu ediyor, bir an için zihinsel seyahatlere çıkarıyorlar. Defalarca da kurarak bu konuda bir refleks geliştirmenin önemli ve gerekli olduğunu da söylemeliyim. Tekinin peşinde koşmak yerine bir sürü hayalinizin olması hayal kırıklıklarının yaratacağı etkiyi azaltıyor. Böylece öz güveniniz sizinle yürümeye devam ediyor.

thought
Genelde hayal kurarken evdeki hesap çarşıya uymaz. (2011)

Birinci aşamada yapılan önemli bir hatayı da es geçmeyeyim. Hayalinizi, cepteki parayla tartarsanız geçmiş olsun. Para hayali bile bozar. O yüzden hayallerimizi, daha ilk aşamada bütçe meselesiyle yormamak gerek. Çünkü parayı düşünmemiz gereken noktaya gelene dek yapılacak çok şey var.

Madde 2: Dürüst cevaplar
Birkaç önemli soru var ki vereceğiniz cevaplar doğru bir yol çizmeniz için önemli. Ne kadar samimi cevaplar verirseniz hayat size o kadar yardımcı oluyor. Aksi durumda ise hayalini kurmadığınız bir noktada buluyorsunuz kendinizi. O halde sormaya başlayalım.

"Neden gitmek istiyorum?"
17 milyonluk İstanbul'da “güneye kaçsam” hayali kuran kaç kişi vardır dersiniz? Trafik, kalabalık ve bu kasveti gerekçe gösterecek kişi sayısıyla aynıdır sanırım. Üstelik hepsinin aklından birkaç kez küçük bir kafe açayım fikri geçmiştir. Bir genelleme üzerinden yazıyor olsam da sistemin bizleri hep aynı düşünmeye itmesi yeterince şüpheli zaten. Bu bile gitmek için gerçekçi bir neden olabilir. Şu sıralar sağlık problemiyle gündemde olan Nejat İşler, Gümüşlük'e kaçışıyla ilgili kendi gerekçesini, Tuncel Kurtiz'e şöyle söylüyordu: "Orada gerçek mücadele var, doğayla... Ötekilere kafam basmıyor."

Oturup düşündüğünüzde aklınıza gelen nedenler sadece trafik, kalabalık vs ise o zaman önce yaşadığınız şehir içinde bir çözüm aramanızı tavsiye edeyim. Mesela bana adalar işaret edilmişti. Fena bir fikir değildir. En azından yeni bir hayal kurun. Hatta birkaç hafta üst üste oraları gezin, görün...

Renkli Hayal / Colorful Dream
Bir ara Büyükada'da oturmayı düşünmüştüm

"Nerede yaşayacağım?", "Orada yaşayabilir miyim?"
Bilenler benim göç hayalimin Bozcaada aşkıyla başladığını bilirler. Bu bir yaz aşkıdır. Tatillerde, bayramlarda vs sık sık gidip gelmişimdir. Fakat bu gibi yerleri, eğer temelli yaşayacaksanız kış aylarında da görmek gerekir. Yazla sarhoş olan zihnimizi berraklaştırmak, doğru adım atmak adına önemli. "Orada yaşayabilir miyim?" sorusu böylece daha rahat cevaplanacaktır.

Bir hayale aşık olmamak gerek. Bir numaralı kaçış gerekçemin "sağlık" olduğunu düşünürsem ada koşuları bildiğimden farklı bir tablo koyuyordu ortaya. Anakara ile tek bağın, feribot kış tarifesiyle sınırlı olması, meteorolojik hareketlerin kısıtlamaları da buna eklenince Bozcaada'da bir ömür hayalini rafa kaldırdım. Her ne kadar "Tanrılar Tenedos'u (Bozcaada'yı) insanların ömrünü uzatmak için yaratmış." dense de...

Moralimi bozdum mu? Hayır. Hayal kurma reflekslerim güçlü olduğundan hemen yenisini kurdum ben de. Vazgeçmek ve defalarca fikir değiştirmenin ne kadar güzel olduğunu bilemezsiniz. Varsın "önce böyle diyordun ama" desinler. Umursamayın. Hayat sizin bir kere...

Bu soruyu çoğul sormak da gerek. Çünkü en azından benim hikayemde Bodrum tercihinin altında Hülya'nın hayatıma girmesi de var. Yani tek olarak düşünmeye başladığım bu yolculuk sevdiğim insanın benimle yürümeye başlamasıyla seyrini değiştirdi. Sosyal hayatımız kadar, Duru'nun ihtiyaçları için de yeni detayları düşünmeye araştırmaya başladık.

lets go?
-Benimle Bodrum'da yaşar mısın? +Elbette

Çocuk ve eğitim konusu hakkında çok ehil değilim ama Merve İldeniz'in bu konuda verdiği bir röportajı önemli buluyorum:

"...Oysa özel okulda hep aynı tarz insanları görüyorlar ve hayatı öyle sanıyorlar. Her türlü sosyal ilişkisini kurabileceği, gelişebileceği bir okul buldum. Bilgileri zaten takmıyorum, okuldan böyle bir beklentim yok. Her şey çok hızlı değişiyor ve tüm bilgiler bir parmak mesafesinde artık. Ben ona sadece şunu dedim, İngilizce öğren, matematik dört işlemi bil, bunlar sana hayatın boyunca yeter. Geriye kalan neye ilgin varsa, zaten merakından öğreneceksin..."
alternatifanne.com / Merve İldeniz röportajından

conversation with duru
Duru'yla Bodrum'dan

"Karşılaşacağım yeni durumlara hazırlıklı mıyım?”
Gideceğiniz yer sizi kucak açarak bekliyor olmayacak. Dolayısı ile yeni koşulları önceden biliyor olmak geçiş sürecinin yaratacağı etkiyi azaltabilir. Mesela Ege'de ani zaman yavaşlaması diye bir şok var. Oralara sadece yazları giden kış hayatını bilmeyen bizler için bunu görmek pek mümkün değil. Bu yeni durumlarla tanışmak için arada oralara kaçın.

Atasözleri ve deyimler boşuna söylenmemiştir. "Küçük yerin dedikodusu büyük olur" sanırım en çok duyacağınız cümle olacak. Bugün kimsenin kimseye teğet geçmediği bir şehirde yaşıyoruz. Komşularımızı tanımıyor, esnafla selamlaşmıyoruz. Gittiğim herhangi bir yerde insanların sadece telefonlarına baktığını gördüğümden giderek yalnızlaştığımızı söyleyebilirim. Küçük yerde ise herşey başka ilerliyor. Hem bir yabancı olarak sizi uzak tutup hem de sıkı bir takibe alacaklar. Bodrum'da barlar sokağına ismini veren Dr Alim Bey'in hikayesini okumanızı isterim. (Enişte Gözüyle Bodrum / Baskın Oran, sf. 122) Hemşiresiyle hakkında çıkarılan dedikodu yüzünden istifa ediyor. Belki Barlar Sokağı'na ismini vermek bir çeşit özürdür.

Gidilecek yer ile ilgili anılar okumak da insanı güzel hazırlıyor

Nelerden vazgeçebileceğinizi de düşünmeye başlayabilirsiniz. Vazgeçmek yükselmeye çalışan bir balondan yük atmaya benziyor. Ne kadar hafifseniz o kadar rahat hareket edebileceğinizi zaten kestirebilirsiniz. Elinizdekilerden vazgeçemiyorsanız, gideceğiniz yerde ihtiyacınız olmayacağına kanaat getirdiğiniz şeyleri almayı bırakabilirsiniz mesela. Yine de çok sevdiğiniz veya anısı olduğunu düşünüp kullanmadığınız öylece duran eşyalarınızdan kurtulmanın bir yolunu bulun. Tatillerde kendimizi mutlu hissetmemizin nedeni de eşyalara karşı sorumluluğumuzun sıfır olması. Bir şort bir t-shirt yetiyor. Yeni hayatınızı eskiler üzerine kurmamakta fayda var. Sahi... Eve 102 ekran 3D Led TV almanız gerektiğini kim söylüyor size?

Kabul etmeliyim ki şehirde yaşamanın bize getirdiği pek çok avantaj var. Şık bir yerde yemek yedikten sonra şehrin yeni festivalini takip etmek, sevdiğiniz grubun konserini izleyip çıkışta sıcacık evimize dönmek oralarda yapabileceğimiz şeyler olmayabilir. Kısmen bunlardan da vazgeçmiş oluyorsunuz. Eğer üzerinizde, saydığım şeylerin tozu bile kalırsa, gittiğiniz yerde hiçbir işe yaramayan karşılaştırmalara girmeniz kaçınılmaz. Bu karşılaştırmalara girmemek için vazgeçmenin hakkını verin derim.

Elbette buraya daha çok şey yazılabilir. Hasret diye bir şey var mesela. Sevdiğimiz insanları geride bırakmak da cesaret istiyor. Bir sürü detayın düşünülmesi gerektiğini söylemek istediğimden yazdım yoksa açılımına girmeyeceğim. Demek istediğim kendinize her soruyu sormalı ve büyük bir samimiyetle cevaplamalısınız. Bu süreç sizi karşılaşacağınız her duruma, en azından teorik olarak hazırlıyor olacak.

"Nasıl para kazanacağım?"
Okuduklarımdan, konuşulanlardan ve dinlediklerimden çıkardığım sonuç hep aynı şeyi söylüyor. Hangi işi iyi yapıyorsunuz? Kolunuzdaki altın bileziğiniz ne? Tasarımla uğraştığımdan benim için kağıt, kalem, internet ve bilgisayarımın olduğu her yer tasarım ofisidir. Dolayısı ile dünyanın neresinde olursam olayım müşterilerime hizmet vermeye devam edebilirim. Öyle de yapacağım. Çetin Altan'ın "elektrikçiysen dünyanın her yerinde iş bulursun ama eski Cumhurbaşkanı'yım dersen sana kimse iş vermez" sözü buraya cuk diye oturuyor. Herkes gibi "gider bir kafe açar, gül gibi geçinirim" diyorsanız geçmiş olsun. Yılın 70-80 günü iş yapacak bir yerin sizi bütün yıl nasıl doyuracağını çok iyi hesaplamanız gerekiyor. Fark yaratabilme beceriniz, insan ilişkileriniz vs pek çok dinamik attığınız her adımı etkileyecektir. Açmayı hayal edeceğiniz kafeyi bile...

i'm rich!!!
Param yok diye moral bozmak yerine kendi paramı yapmıştım :)

Madde 3: Eylem
Buraya kadar cebimizden (kışın oralara gitmeler dışında) beş kuruş çıkmadan bir hayalin etrafını çok güzel ördük sanırım. Beş kuruş harcamadığımız gibi büyük bir tasarruf da yaptık. İzafi olarak bir kenara önemli bir para ayırmış olduk. İşte bizi eyleme geçirecek olan da bu izafi para. Şimdi gerçekten bir hayalin etrafın örmeye başlarsanız bu birikim somut olarak elinizde olacak. Ben eyleme böyle başladım. Bir kaç senede de istediğim yere getirdim.

Son bir öneri; ev arama aşamasına geçerseniz internetten uzak durun derim. Oraları dolaşın, insanlarla tanışın. Ahbaplıklar kurun, yardım alın ve gidin kendi eviniz kendiniz seçin. Kolay gelsin...

Yorumlar

  1. senin yaptıgın somut ve ruhani hazırlık / yelkencilerin dünya seyahatine cıkmadan once yaptıgı hazırlıklara benziyor. zihinsel olarak hazır olmak en muhimi. o yuzden bence harika gunler bekliyor bordrumda seni

    YanıtlaSil
  2. tecrübe etmediğin hiç bir şey'e yer vermediğin için yazı teknik olsa da samimi içten ve gerçek olmuş. sen taşındın alışayım senin yokluğuna, ziyaret için bilet bakayım, (kalp)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından